Toplumsal yapı toplumda organize olmuş ilişkiler bütünüdür. Toplumun bir çerçevesini oluşturur ve bu çerçeve birey doğmadan önce kültürle korunmuş ve ilişkiler sistematik bir şekilde örgütlenmiştir. Toplumsal yapıyı oluşturan bileşenler, kültür, toplumsal sınıflar, statü, statüyle bağlaşık roller ve organik bütünlüğünün devam etmesi için gerekli olan kurumlardır (sağlık, eğitim, güvenlik vb.). Toplumsal yapının bileşenleri bireyin toplumsallaşma sürecine de yoğun etkide bulunur; bireyin hangi kültüre bağlı olduğu, sınıfsal konumu, kendisine miras kalan edinilmiş statüsü, zamanla sahip olduğu kazanılmış statüleri, buna bağlı rolleri onun karakter ve kimliğinin oluşmasında birinci dereceden etkilidir. Böylece toplumsal yapı geçmişin mirasını bugüne taşımakla kalmaz, mirasın bugündeki hayat damarlarıdır ve gelecekte nasıl bir ilişkiler bütünü yaşayacağımızın da belirleyicisidir.
Kültür, toplumların kendilerine özgü olan ve gelecek nesillere aktardıkları maddi veya manevi her şey.
İnsana ilişkin bir kavram olarak kültür, tarih içerisinde yaratılan bir anlam ve önem sistemidir. Bir grup insanın bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları inançlar ve adetler sistemidir.[1]
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre ise, kültür (ekin, eski dilde hars) kavramının tanımı şu şekildedir:
Sosyolojik olarak, kültür bizi saran, insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır. Kültürün oluşmasında iki süreç vardır; birinci süreçte insan pasif ve alıcı konumdadır. Belli bir coğrafi çevrede yaşıyor, beslenme ve barınma ihtiyaçlarını orada gideriyordur. Doğayla kurulan bu öncül ilişki, yani ihtiyaçları doğrultusunda edindiği bilgi, dili, davranışları ve maddi üretim ve tüketim aletleri kültürün yaratılmasında birinci aşama olarak karşımıza çıkar. İkinci aşamada ise insan alıcı konumdan çıkar ve üretmeye başlar; yani yaşadığı çevreye etkin ve aktif bir güç olarak katılır. Bu süreç ilk aletlerin yaratılmasıyla sınırlı olarak başlayıp Neolitik Çağ’la birlikte hız kazanmıştır. Kültür birikimle birlikte ivmesi artan bir toplumsal yapı bileşenidir. Giderek her nesil miras aldığı kültüre maddi ve manevi bir katkı yapar ve onu kendinden sonrakilere miras bırakır.
Bireyler için ise yargılama, zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğrenme ve tecrübeler yoluyla geliştirilmiş olan biçimine o kişinin kültürü denir. Bireyin edindiği bilgileri anlatmak için de kültür sözcüğü kullanılır.
“Toplumsal Hareketlilik” kavramı, toplumda farklı toplumsal konumlar, pozisyonlar arasında yer değiştirme anlamına gelmektedir. Kişinin toplumsal hareketliliği ya o kişinin yaşam süresi içindeki kazanımlarını karşılaştırarak, ya da evvelki nesiller ile (babadan oğula) arasındaki farka bakılarak ölçülmeye çalışılır. Toplumsal hareketliliğin kişinin kendi yaşam süresi içinde olan hareketlilik nesil içi Toplumsal Gruplar (intragenerational) hareketlilik; kişinin evvelki nesillere kıyasla elde ettiği hareketlilikte nesiller arası (intergenerational) hareketlilik olarak adlandırılır. Ayrıca, nesiller arası hareketlilikte yukarı dikey hareketlilik olduğu kadar aşağı dikey hareketlilik de olabilir. Yani kişiler evvelki nesillere göre, toplumda babadan aldıkları konumlarını meslek statüsü, prestij, gelir ve eğitim olarak kaybedebilirler. Nesiller arası hareketlilikte babadan oğula hiçbir değişiklik olmadan da kalabilir. Oğul, babası ile aynı statü, prestij düzeyinde bir meslek edinebilir. Toplumlarda hareketlilik toplumun ekonomik, teknolojik ve toplumsal gelişmesini gösteren çok önemli bir göstergedir. Toplumda yeni olanaklar, fırsatlar, konumlar ortaya çıktığı ve bunlar kişiler arasında yeteneğe ve kişinin kendi kazanımlarına göre dağıtıldığı zaman, yukarı toplumsal hareketlilik aşağı hareketliliğe göre daha yüksektir. Bu anlamda meritokratik bir yapının geliştiğinden söz etmek olanaklı olur. Aksi halde, kişi babasının sağladığı konumdan fazla ileri gidemedi ise, hatta aşağı düşmüşse, o toplumda sanayileşmenin gelişmediği, yeni fırsatların oluşmadığı veya meritokratik sisteme göre dağıtılmadığı anlaşılır. Sonuç olarak, sınıf/tabakalaşma ve hareketlilik analizlerinde bugün gelinen noktada sadece meslek kategorilerinin kullanıldığı görülmektedir. Mesleğe dayalı statü endekslerine en çok yöneltilen eleştiriler arasında, mesleğin kişilerin ellerindeki sermaye, mal ve taşınmazlara ait mülkiyet konumlarını belgelemekten uzak oluşu; toplumda her zaman aktif iş gücü içinde yer almayan ancak potansiyel iş gücünü oluşturan grupları kapsam dışı bırakması; özellikle hane reisinin meslek statüsü üzerine yoğunlaşıp, hanelerde artık giderek önemli bir gelir getiren kadın emeğini yok saymasıdır. (Sibel Kalaycıoğlu, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, s:12 Dora Yayınları) Toplumsal Gruplar