Eskişehir'de Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) yönelik soruşturmalar kapsamında aranan 7 zanlı yakalandı.
Eskişehir'de FETÖ Operasyonu: Ankara, İstanbul ve Van Cumhuriyet Başsavcılıklarınca yürütülen soruşturmalarda 7 şüpheli hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
Bunun üzerine harekete geçen İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri, şüphelileri kent merkezinde saklandıkları evlerde gözaltına aldı.
Zanlılardan 3'ü emniyetteki işlemlerinin ardından soruşturmanın sürdüğü Ankara'ya gönderildi.
Adliyeye sevk edilenlerden 3'ü çıkarıldıkları sulh ceza hakimliğince adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı, biri tutuklandı.
FETÖ’NÜN GENEL TARİHÇESİ
Giriş
FETÖ gibi gizlilik ve takiye esasına dayalı bir örgütün tarihçesinin tüm yönleriyle ve sağlıklı bir şekilde ortaya konabilmesi güçtür. Bu sebeple öncelikle söz konusu örgüt hakkında kapsayıcı ve tutarlı bilgiler serdetmek bakımından bu bölümün kronolojik kısımlarına geçilmeden önce örgütün niteliği, yapısı, zihniyeti, vb. hakkında genel bilgi, açıklama ve değerlendirmelere yer verilmesi uygun görülmüştür.
Fetullah Gülen liderliğindeki yapılanma, 2013 yılı sonlarına kadar başta “Cemaat” ve “Gülen Cemaati” olmak üzere, “Fethullah Gülen Cemaati”, “Fethullahçı Yapılanma”, “Fethullah Gülen Örgütü”, “Camia”, “Hizmet Hareketi”, “Gönüllüler Hareketi” vb. ifadelerle anılmıştır. 2013 yılında hükümete karşı tertip edilen 17-25 Aralık yargısal darbe girişiminin ardından ise yapılanmanın özüne, maksadına, karakteristiğine ve eylemlerine daha uygun analitik ve teknik tanım ve ifadeler kullanıma sokulmuş ve “Paralel Devlet Yapılanması (PDY)” ve “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)” olarak anılmaya başlanmıştır.
Örgütün kuruluşundan itibaren, örgüt mensupları bu yapılanma hakkında her mecrada, her fırsatta ve ısrarla “Camia”, “Hizmet Hareketi”, “Gönüllüler Hareketi” vb. ifadeler kullanmayı tercih etmiş ve içinde “örgüt” ya da “yapılanma” gibi kelimelerin yer aldığı ifadeleri kullanmadıkları gibi bu tür kullanım ve söylemleri sürekli eleştirerek reddetmişlerdir. Bu, örgütün takiye stratejisi ve karakterini ele veren sayısız işaretten biridir. Zira “cemaat” kelimesi anlam ve kullanım açısından geleneksel bir dinî algı yaratmaktadır. Başından beri “radikal” görünmekten ve hatta klasik bir dinî hareket olarak algılanmaktan kaçınarak “farklı, zararsız ve ılımlı” bir görüntü sergilemek isteyen örgüt için “cemaat” gibi kelimeler bile “tedbiren sakıncalı” muamelesi görmüştür. Örgüt hiçbir zaman tamamen dinî bir hareket olarak algılanmak istememiş ve bu uğurda, cemaat kelimesinin bile kullanımından - tavandan tabana kadar - özenle ve ısrarla kaçınmıştır. Son tahlilde, örgütün kendini isimlendirme tercihlerindeki bu bilinçli ve kolektif tutum dahi bu yapılanmanın sosyolojik süreçlerin doğal akışıyla ortaya çıkan ve gelişen bir sivil toplum hareketi değil, başından beri gizli hedefler için organize ve devamında ise terörize olan bir örgüt olduğunu göstermektedir.
Örgütün kurucusu ve lideri olan Fetullah Gülen 27 Nisan 1941 tarihinde Erzurum’un Pasinler ilçesinin Korucuk köyünde doğmuştur. Gülen'in babası Ramiz Gülen cami imamı, annesi Refia Gülen ev hanımıdır. Fetullah Gülen, altısı erkek, ikisi kız, sekiz kardeşin ikincisidir.
Örgüt hakkında dikkat çeken hususlar en başta, Gülen’in isminden başlamaktadır: Gülen’in nüfus kayıtlarındaki ismi “Fethullah” değil “Fetullah” olarak geçmektedir. İki kelime arasındaki “h” farkı, ince ve önemli bir nüans oluşturmaktadır: “Fethullah” tercihi sayesinde Gülen, her mecrada ismi “Feth” yani “Fetih” içeren bir dini lider olarak anılmakta ve telaffuz edilmektedir; “Fethullah”, “Allah’ın fethi” demektir. Bu kullanımla daha en başından, örgüt liderinin isminden başlayarak, daha sonra büyüyecek ve önce Türkiye’ye ardından da tüm dünyaya yayılacak bir “Fetih” hareketi için bu isim üzerinden bir manevi ve kutsal işaret, sırlı bir keramet ve kudsiyet algısı yaratılarak “dinî fenomen” hâline gelmenin hedeflendiği anlaşılmaktadır.
Gülen’in nüfus kayıt bilgileri hakkında başka hususlar da dikkat çekmetedir. Fetullah Gülen'in doğum yılı 1942 iken nüfus kayıtlarında 1941 olarak düzeltilmiştir. Vaiz sıfatıyla memur olmaya yaşı yetmediği için doğum tarihini 1 yıl geriye çektirerek yaşını büyütmüştür. Eskişehir'de FETÖ Operasyonu
Fetullah Gülen’in 1945 yılında Kur'an-ı Kerim okumayı öğrenmeye başladığı ve kısa zamanda Kur'an-ı Kerim’i hatmettiği de rivayet edilmektedirü(“Kısa zamanda Kur'an-ı Kerim’i hatmetmek, küçük yaşta hafızlık yapmak vb.”ügibi dinî olağanüstülük,ü“mistik harikuladelik”üçağrıştıran bu gibi rivayetlerin, örgütte yüceltme ve efsaneleştirme yoluylaü“Seçilmiş Kişi, Mehdi”üveü“lider kültü”üalgısını inşa sürecinin temelinde yer aldığı gözden kaçmamalıdır.
Fetullah Gülen’in babasının sert ve otoriter biri olduğu, bunun yol açtığı ataerkil aile ortamının Gülen’in yetişmesinde ve kişiliğinin şekillenmesinde etkili olduğu da söylenmelidir. Nitekim uzun yıllar bu yapılanma içerisinde yer alan Latif Erdoğan ve Hüseyin Gülerce medyaya da yansıyan kimi ifadelerinde Fetullah Gülen’in öteden beri yakın çevresindekilere şiddet uyguladığını ifade etmişlerdir. Fetullah Gülen üst üste sınıfta kalarak ilköğreniminin ikinci yılında okuldan ayrılmış ve yaşı geçtikten sonra ilkokulu dışarıdan girdiği imtihanlarla tamamlayıp ilkokul diplomasını almıştır. Babası ile birlikte Pasinler ilçesine bağlı Alvar Köyü’ne giden Gülen bir süre Alvarlı Efe Hoca'nın dinî sohbetlerinde bulunmuş, fakat alıngan ve agresif tavırları sebebiyle bu sohbetlerde uzun süre devamlılık gösterememiş, buna rağmen ezberinin ve hitabetinin kuvvetli olmasından dolayı vaiz olmuştur. İlk vaazlarını Alvarlı Köyü'nde vermiş ve sonrasında Erzurum'a giderek Sıtkı Efendi isimli bir hocadan dersler almıştır. Muratpaşa Medresesi'nde kurs görmüş, camilerde hocalardan ders almıştır. Gülen 17 yaşındayken, Mehmet Kırkıncı Hoca’nın davetiyle Erzurum'a gelen Said Nursi'nin talebeleri ile tanışmış ve Risale-i Nur derslerine katılmaya başlamıştır. Gülen’in tartışmalı “Nurculuğu” böylelikle başlamıştır.
Fetullah Gülen, gerek takipçilerinde gerekse kamuoyundaki yaygın düşüncenin aksine, Nurculuk Hareketinin kurucusu olan Said Nursi ile tanışmamış ve hiç görüşmemiştir. Bu durum örgütünü“dışa başka, içe başka”,üikiyüzlü, istismarcı ve pragmatist tavrının ilk örneklerinden biridir. Zira Fetullah Gülen takipçileri tarafından -tevazu ve mahviyet nazarıyla değerlendirilerek-ü“ihlaslı bir ‘Nur Talebesi’”üolarak görüldüğü gibi, Said Nursi’nin müellifi olduğu Risale-i Nur Külliyatındaü“İman ve Kur’an hizmetinde kendisinden sonra gelecek kişi”üolarak işaret edilen, dolayısıyla bu anlamda Said Nursi’nin (ve doğal olarak da Nurculuğun)ü“varisi”üolarak da görülmüş ve zamanla bu anlayış Gülen’in mehdiyetine dair kati bir inanca dönüşmüştür.
İlerleyen bölümlerde de açıklanacağı üzere, Fetullah Gülen Said Nursi’nin Nurculuğunu farklı bir yaklaşımla yeniden üretmiş; “Üstadın müjdelediği kişi” rolüne bürünmüş, bu durumun sonucu olarak, aslen Fetullahçı olan bu yapılanma pek çoklarınca Nurculuk ile karıştırılmış, Nurculuk çoğu kez Fetullahçılık ile bir tutulmuş ve son tahlilde Gülen ve örgütü her vesileyle bu “karıştırmanın” semerelerinden yararlanırken esasen Nurcu olan diğer gruplara ise bu karışıklığın olumsuz sonuçlarına katlanmak düşmüştür. Eskişehir'de FETÖ Operasyonu
Fetullah Gülen tarafından örgütün kuruluşu ve çekirdek kadrosunun oluşturulması, 1966 yılında İzmir Kestanepazarı’ndaki İmam-Hatip Derneği ve İlahiyat Öğrenci Yetiştirme Derneğine ait olan Kur’an Kursu’nda öğreticilik ve yine aynı derneğe ait olan öğrenci yurdunda müdürlük yaptığı dönemde olmuştur. Oluşumundan kısa bir süre sonra “cemaatten örgüte” ve zamanla güç zehirlenmesi yaşayarak “terör örgütüne” evrilen Gülen Cemaatinin örgüt olarak gelişimi üç ana aşamada değerlendirilebilir: İlk aşama, yeraltı faaliyeti denilebilecek düzeyde büyük bir gizlilikle işleyen ve 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar süren “kuruluş, temellenme ve kadrolaşmaya başlama” aşaması; ikinci aşama örgütün devlet kadrolarının “kılcal damarlarına kadar”sızarak devleti ele geçirme planını uygulayabilmek için kullandığı takiye taktiğine dayalı ikiyüzlü örgüt mekanizmasının hızla işlediği, gizlilik ve “tedbir” ile “güçlenerek yayılma ve yayılarak güçlenme” stratejisinin uygulandığı ve 28 Şubat 1997 post-modern darbe sürecine kadar devam eden “hem toplumda hem devlette yayılma ve her alanda iktidarı ele geçirme” aşaması; üçüncü aşama ise nihai hedef olan “altın vuruş-kıyam-huruç” için “kadrolaşmanın tamamlanması ve asıl niyet için harekete geçilmesi” aşaması olup 15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar sürmüştür.