Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs için birçok ülke aşılarını piyasaya sürmeye başladı. Salgının Türkiye'de görülmeye başladığı ilk zamanlarda yaptığı çalışmalarla aşıyı bulduğu imalarında bulunan Prof. Dr. Ercüment Ovalı ise verdiği tarih dolduktan sonra ortalardan bir anda kayboldu. Ovalı, uzun süren sessizliğini piyasaya çıkan aşıları değerlendirmek için bozdu.
Sosyal medya hesabından soru-cevap yapan Ovalı, aşılarla ilgili şu bilgileri verdi:
SARS-COV-2 ENFEKSİYONUNDA AŞI BİR GEREKLİLİK MİDİR?"EVET.
Çünkü covid19 enfeksiyonu sadece bugün görünen 64 milyon kişiyi hasta etmesi, şimdiden 1,5 milyon cana mal olması, yarattığı ekonomik çöküntülerin ötesinde hastalığı atlatmış gibi görünen insanlarda uzun vadede gerek bıraktığı sekeller, gerekse meydana getirdiği tekrarlayıcı enfeksiyon atakları ile uzun süreli bir sağlık problemi olmaya devam edecektir.
Bu arada bir başka konuya dikkat çekmek isterim, Covid19 bu karakteri ile vereme çok benzemektedir. Verem geçirenlerin verem antikorlarından veya verem bağışıklığından nasıl söz edemiyorsak bu hastalıkta aynı karaktere sahip bir şekilde ama çok daha hızlı bir şekilde toplumda yayılmaktadır. Üstelik bu enfeksiyon ile en az 1 sene daha yoğun temasımız devam edecek gibi durmaktadır. Sonuçta bu hastalığı uzun süreli kontrol etmenin tek yolu aşılamadır.
200 yıllık bir aşı geçmişinde aşılar değişik sınıflamalar halinde tanimlanabilirsede basitçe 2 ana gruba ayırmak mümkündür:
A. Klasik aşılar: Hedeflenen mikrobun ölü yada çoğalamayan formunun veya mikrop parçalarının, proteinlerinin kullanıldığı aşılardır. Enfeksiyon yaratmayan bu mikrop veya mikrop parçaları insana verildiğinde vücut bu mikroplara karşı kolayca bağışıklık geliştirebilmektedir. Bu aşıların en önemli avantaji cok fazla deneyim olması ve dolayısı ile güvenlilikleridir. Ancak üretimleri zor ve pahalıdır. Endüstri bu sorunu aşabilmek için, yani az sayıda mikrop/virüs kullanarak çok sayıda aşı üretebilmek için, içine güçlendirici yani adjuvan adı verilen bazı kimyasallar koyarlar.
B. Yeni tip aşılar: mikrobun kendisini değil mikroba ait parçaları aşı olan kişinin hücrelerine yaptıran geni taşıyan aşılardır. Bu aşılar saf RNA, DNA yada DNA taşıyan viral vektörlerden oluşur. Bu aşıların avantajı ucuz, çok kolay ve hızlı üretilmeleridir. Dez avantajları ise enfeksiyon hastalıklardan korunmak için kullanım öykülerinin hemen hiç olmayışıdır. Yani deneyim son derece kısıtlıdır. Çünkü bu aşı modelleri aslında kanser tedavisi için geliştirilmişlerdir. Bu nedenle bu tip aşıların uzun vadede ne gibi sorunlara neden olabileceği net değildir.
MEVCUT İKİ AYRI TİP AŞI PLATFORMUNUN HANGİSİ DAHA İYİDİR?Bu soruya net cevap vermek zordur. Ancak güvenlik sorunu en az olan klasik tip aşılardır. Bu günlerde Çin aşısı olarak bilinen aşı buna guzel bir örnektir. Bu tip aşıların en önemli sorunu aşının etkinliğini artırmak için, içine ilave edilen güçlendiricilerdir. (Adjuvanlar). Aşı karşıtlarının en çok eleştirdiği nokta da budur. Çünkü bu ajanların sinir sisteminde sorun açtığı iddiasındadırlar. Bu konuyu ilerde tekrar tartışacağız.
Yeni platform aşılara gelince, bu aşıların en büyük sorunu çok yeni olmaları ve hiçbir deneyimin olmayışıdır. Uzun vadede ne yapacakları bilinmemektedir. Çünkü enjekte edilen RNA veya DNA covid19 virüsünün parçalarını alıcının vücuduna yaptırarak, aşılayan kişinin bedenini bağışıklık sisteminin hedefi haline getirirler. Burada soru şudur, enjekte edilen bu genetik materyalin az da olsa bir kısmı sinir sistemine, kalbe vb.. gidebilir mi? Giderse ne olur? Ya da bu aşıların aşırı kimyasal salgısına (interferon gibi) neden oldukları bilinmektedir. Peki bu durum uzun vadede otoimmun hastalıkların tetiğini çekebilir mi? Üstelik bu aşıların yaratıcısı olan Nbiontech ve Moderna gibi grupların daha önce enfeksiyon kontrolu için aşı üretim deneyimleri de yoktur. Devam edeceğiz...
Genellikle komplo teorileri somut bir dizi doğrudan yola çıkarak, tek büyük yanlışı insanlara kabul ettirmek için ortaya atılırlar. Bu olaydaki tek yanlış aşıların zararlı olduğudur. Evet DNA parçaları, virüsler ile insanların genetik yapılarına müdahale edilebilir. Birileri insan nüfusunun azaltılması için illegal planlar da yapabilir. Tabi ki aşıların yan etkileri de vardır, hatta aşılar yüzünden ölen, sakat kalan insanlar da vardır. Ama yıllar önce alınan bu acı derslerden sonra bir daha bu yan etkilerin olmaması içinde gereken tedbirler alınmıştır.
Unutmayalım aşılar milyonlarca insanın hayatını kurtarmış hatta bir hastalığı (Çiçek) yeryüzünden silebilmiştir. Sağlık sistemlerinin aşıları dayatmasının nedeni komploya aracılık etmek değil Sağlık harcamalarını azaltmak içindir. Yoksa insan nüfusunu azaltmanın/kısırlık oluşturmanın kolay, daha etkili yolları vardır. Bir de chip teorisi var. Çip aşılarla bizi uzaktan idare edecekler diyenler var. Evet elektronik/bio chiplerle insanlar kodlanabilir, takip edilebilir. Ama aşılarda konuşulan chipler, iğne yerine kullanılan üzerinde mikro iğneler içeren kare plaklardır. Kişiler bu çipi koluna bastırarak kendi, kendisini aşılayacak sonra da atacaktır. Hadise budur.
AŞILAR NE KADAR KORUYUCU OLACAKTIR?İlk çalışmalar var olan tüm aşıların %90'nın üzerinde koruduğunu gösteriyor. Bilinmeyen nokta bu koruyuculuğun ne kadar olacağıdır. Covid19 geçiren ve izlenen hastalara bakıldığında şunu görüyoruz: Covid geçiren hastaların kanında oluşan koruyucu antikorlar 6. aydan itibaren düşüyor. Ve tüm dünyadan gelen raporlara bakıldığında tekrarlayan covid19 geçiren hastaların sayısı artıyor. Üstelik bu hastalığı sessiz geçiren ve tekrar virüs yayan hastaların sayısını hiç bilmiyoruz. Bu durumda aşıların 6 aydan daha uzun koruyamayacağını düşünebiliriz.
Bir diger önemli noktada virüsün sadece bir kısmını içeren RNA, DNA aşıları gibi aşıların mutasyonlar/değişimler sonrası devre dışı kalma olasılığıdır. Böyle bir durumda tam virüs kullanan aşılar hala etkin kalmaya devam edebilir. Bu hastalığı tekrar geçiren olguların bazı özelliklerine burada dikkat çekmek istiyorum. Hastalığı tekrarlayan olguların bir kısmı hastalığı çok kolay atlatırken, bazıları ilk ataktan daha ağır geçirmektedir. Tekrarlayan enfeksiyonların ağır olmasının nedeni ilk oluşan antikorların yetersiz öldürme kapasitesi ve/veya yeni mutasyonlar sayesinde virüsün bu antikorlardan kaçarak, daha hızlı yayılmasıdır. Bu olaya ADE denmektedir. (Antikora bağlı hastalik şiddetlenmesi)
İlk bakışta aşılamaya risk gruplarından başlayarak, halka yaygınlaştırmak mantıklı gelse de, bunun yanlış olma olasılığından söz etmek istiyorum. Bir önceki yazımda anlattığım gibi bu aşıların 6 aydan uzun süre koruyucu olmaları zor gözüküyor. Dün ABD'de CDC'nin başındaki Dr Fauci'de buna dikkat çekti. Eğer bu doğru ise kademeli aşılama bir felaketle sonuçlanabilir!!
Yılın ilk yarısında toplumun %50'sinin aşılanmasını takiben, yılın ikinci yarısında ikinci %50 aşılanırken ilk dönemde aşılanan %50lik grup aşının kaybolan etkisi ile yeni rezervuar haline gelecek, üstelikte aşıya dirençli virüslerin yayılmasi için adeta zemin hazırlanacaktır. Yani yavaş, kademeli aşılama hem pandemiyi bitiremeyecek, hem de pandeminin uzun vadede daha tehlikeli hale gelmesine neden olabilecektir.
Bu nedenle acil, parça, parça aşılamak yerine; yeterli aşı stoğu oluşana kadar sıkı bir izolasyon politikası sonrası, salgın hızının azalmaya başlayacağı mayıs, haziran ayında kitlesel biçimde tüm topluma yaygınlaştırılarak yapılacak bir aşılamanın, 2021 ikinci yarısında pandemiye son vermesi çok daha olası görülmektedir. Bu nedenle "yavaş kademeli aşılama değil, hızlı kitlesel aşılama" model olarak tartışılmalıdır. Yeni bir hata lüksümüz yok....."