Isparta’nın meşhur gül bahçeleri arasında başlayan bu hikaye, Eskişehir’de kahkahalarla son bulacaktı ama bu üç kafadarın planladığı gibi değil…
Cennet, Buse’ye dönüp ciddiyetle sordu:
“Buse, Eskişehir’e gidiyoruz ama Keziban neden geliyor?”
Buse omzunu silkti:
“Ne bileyim kız, Keziban’ı yalnız bırakmaya gelmiyor, geçen gün pazardan bir karpuz aldı, eve gelene kadar döve döve ezdi. Travması var.”
Keziban önden yürürken arkasına döndü, gözlerini kıstı:
“Siz benim hakkımda mı konuşuyorsunuz?”
Buse hızlıca cevap verdi:
“Yok be, şey… Karpuzun çekirdeklerini konuşuyorduk.”
Neyse, üçü de otobüse atladı. Eskişehir yolunda Keziban çantasından bir şey çıkardı:
“Bakın, bu Isparta’dan getirdiğim özel gül kokulu kolonya. Çok değerli!”
Cennet şişeyi alıp kokladı ama biraz fazla sıktı. Otobüsün içi cenaze evi gibi kokmaya başlayınca şoför aynadan ters ters baktı:
“Abla, bu otobüste yaşıyoruz, boğulacağız!”
Sonunda Eskişehir’e vardılar. İlk durak: Porsuk Çayı. Keziban hemen elini suya soktu, Buse ise “Kız manyak mısın, kanalizasyon karışıyordur belki!” diye bağırdı. Cennet ise fotoğraf çekmeye dalmıştı.
Birden Keziban bağırdı:
“Kız çantam çaya düştü! İçinde telefonum var!”
Cennet ve Buse şok içinde Keziban’a baktı. O an oradan geçen bir kayıkçının bağırmasıyla iş iyice garipleşti:
“Abla çantanda hareket var, içinde ne var?”
Buse gözlerini kıstı:
“Kız Keziban, içinde ne var?”
Keziban suçlu suçlu fısıldadı:
“Yav bir paket Isparta gülü tohumu koymuştum, suyu görünce filizlenmeye başlamış olabilir…”
Ve böylece Eskişehir Porsuk Çayı’nda tarih boyunca görülmemiş bir olay yaşandı: Bir çanta suya düşer düşmez içinden fışkıran gül fideleriyle mini bir ada oluşturdu. İnsanlar ertesi gün gazetelerde şunu okuyacaktı:
“Eskişehir Porsuk Çayı’nda Gizemli Gül Adası!”
Cennet, Buse ve Keziban mı? Onlar mı? Onlar kahkaha atarak Eskişehir sokaklarında kayboldu.